Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeteri kadar...

Resim
Yeteri kadar sevmek? Sevmenin dozu ayarlanabilir mi?
Resim
 Her günü ayrı skandal olan bu ülkede yaşamaktan öyle sıkıldım ki artık...  İçine kusup sonra da sifona basıp gidesim var....  Yok yere ölen gencecik insanlar,  yanlış politikalar sebebiyle ortalıkta sersefil gezen sığınmacılar, işsiz milyonlarcamız, emekli olursam geçinemem diye düşünerek her türlü zorluğa katlanan insanlar, eğitim sisteminin pis oyunları içinde çarkların dişlileri arasında ezilen gencecik umutlar, dünyanın sadece kendine ait olduğunu düşünen vahşi insanlar tarafından her türlü zulme uğrayan canlar ...   Hayat adil olacağını hiç söylemedi ama bizler vicdanlı olmayı, sevmeyi beceremez miydik?
"Cinselliğin, işin içine tecavüz girmediği sürece korkulacak bir tarafı yoktur ama korkunun içinde bol miktarda cinsellik bulunur. Dinin de korkulacak bir tarafı yoktur, fakat korku kavramının içinde bol miktarda din bulunur." Sezgin Kaymaz

okumak güzeldir...

Resim
  Kendimi bildim bileli okuyorum. Tavsiye edilen kitaplardan kapağını beğendiğim dergilere, şampuan arkalarından köşe yazılarına... Benim için bahaneye ya da boş zamana gerek yok. Okulda, işte, otobüste, tuvalette, plajda, kahve içerken, çimlerde... her yerde okuyabilirim.   Bu tutkunun temeli babamdı belli ki... Yüzlerce, belki de binlerce kitabıyla ve hep okuyan haliyle örnek oldu... Gözü gibi baktığı kitaplarını sakınmadı ama henüz küçüksün diyerek de bana yaşıma uygun olanları aldı... Şimdi mi sanırım bu yaşımda onun kitapları kadar kitaplarım var ve tabii ondan bana miras kalanlar...   Okumayan insanları anlayamayacak kadar da tutkuyla bağlıyım onlara. Okumadan nasıl yaşanır bilemiyorum aslında ve tavsiye ediyorum... Lütfen okuyun...   Bu alışkanlığı kazanmak için hiçbir yaş geç değil... İşte bir kaç tavsiye;

Aniden...

Resim
Bir gün gelir ve durursun. Öylece dikilir ve çevrende olup biten hiçbir şeyi istemediğini fark edersin. Sanki bir anda uyanmış ve anlamsız telaşlardan sıyrılmşsındır. Neredeysen oradan uzaklaş, gidebildiğin kadar uzağa git. Ve sonra... Gözlerini kapat, kalbini dinle... Mucizeye hazır ol... Aniden gelecek ve bir daha asla eskisi gibi olmayacak ;) Öptüm...

Size de merhaba felaket habercileri... benim başlangıç saydığım sizin kabusunuz mu gerçekten?

Resim
Bugün çok konuşasım var belli ki...  O yüzden yazdıkça yazıyım da biraz hızım kesilsin ;) Bu yazıyı yazabilmek için önce  Coffeeplaylist  adresinden mochayı seçtim kendime, kahvemi aldım, müziğim kulağımda... Dünden beri her yerde felaket tellalları bağırıp duruyor, tutulma geliyor.. deprem olacak, sel basacak, yangın çıkacak falan falan... Hepsini omuzlarından tutup sarsmak istiyorum. Yeter artık, insanları korkutup da kocaman bir korku enerjisi yaymayın dünyaya, diye... Maalesef bazılarımız korkularla o kadar içli dışlı ki korkmadan yaşamaya devam edebileceklerini bile bilmiyorlar... Ben her şeyin sevgiyle var olduğuna inanıyorum, hep de böyle oldu. İnancım sevgi temelleri üzerine kuruludur. Korkarak yaptığım herhangi bir işin iyi sonlandığını da hiç görmedim.  Tutulmalar da, dolunay da benim için, hep gitmesi gerekenlere ve yeni geleceklere açılan kapılar oldu... Lütfen siz de buna inanın... Sevgiyle bakın dünyaya... Eğer bu konulara meraklıysanız Hülya Ha

İlişkiler....

Resim
Kocaman ve karmakarışık bir dünyada yaşıyoruz... Her sabah uyandığımızda yeni bir günle yüzleşmek için kapıdan dışarıya adımımızı atıyoruz... Ve bu yolda bazen kalbimizin kapısında insanlar beliriyor... Kendi ellerimizle kalbimizi bu insana veriyor ve ona iyi bakmasını umuyoruz... Aslında hepsi bu...Kocaman bir umutla başlıyoruz her şeye... Kimimiz geçmişte getirdiklerimiz nedeniyle biraz daha çekinerek başlasa da bu oyuna aslında hepimiz "O" insanı arıyoruz... Her sabah uyandığımızda gülümsememize sebep olacak, en hırçın dalgalarda güneşi hatırlatacak ve ruhumuzun büyümesinde yanımızda olacak.... Peki... Hepimiz bunu ararken ve daha da önemlisi isterken neden çok azımız buna sahip... Neden hala kalplerimiz kapalı kutularda ve kilit altında....

Ne Okudum - Katip Bartleby - Herman Melville

Resim
Azimle Kırmızı Kedi'nin klasikler serisinden devam ediyorum. Sıradaki dostum Katip Bartleby... Sivil itaatsizlik ve pasif direniş kavramlarının bu kadar güzel anlatılabileceği hiç aklıma gelmezdi... İçerisinde çok az karakter barındıran bu uzun hikayemizde karakterlerin belirgin özellikleri oldukça sivriltilerek anlatılmış... Katip Bartleby ise tam olarak anti kahraman... Aslında hiç kimse, adeta bir hiç... ancak yaşadığından bile emin olamayacağımız bir karakter olan Bartleby modernizmin dışa ittiği bireylerin arasından sıyrılmanın bir yolunu buluyor ve hayatını idame ettirememe pahasına da olsa sistemin içine girmeyi reddediyor. Bahsettiğimiz sistem elbette kapitalizm. Katip Bartleby'nin çalıştığı mühürdanlık bürosu ise sitemin minik bir kesiti adeta. Büronun patronu garantici ve sahte huzuru seviyor. Kahramanımız ise "yapmamayı tercih ederek" düzene hiçbir şekilde dahil olmamayı seçiyor. "Azimli bir insanı pasif direniş kadar çileden çık

#sendeanlat

Resim
Milyonlarca kelime var elbette ama konuşmak istemiyor insan bazen. Sosyal medyada bir dolu şey okuduk... Hepimiz kızgınlığımızı, üzüntümüzü paylaştık... Bir kez daha belirttik, bağırdık... Kadın cinayetleri politiktir, diye... Doğduğumuz coğrafyanın hayatımızdaki belirleyiciliği malum... Ve biz bu coğrafyada doğduk... Kadının her geçen gün ötekileştirildiği, örselendiği, engellendiği, öldürüldüğü, taciz edildiği, tecavüz edildiği... Ve bunun günlük hayatın bir parçası haline geldiği... Şimdi Özgecan için ağlıyorum kalbim sökülerek... Elimden bir şey gelmediğinden ağlıyorum... Yumruklarımı sıkıyorum... Dua ediyorum...  "YAS DEĞİL; İSYAN" olsun istiyorum... İnsanlar birleşsin istiyorum... Omuz omuza verelim ve birbirimizi koruyalım istiyorum... Çoğalalım ve bu haysiyetsizleri ezelim istiyorum... Anlat canım kardeşim... Sen susma, sen utanma... Anlat... Yazamazsın bilirim... Bi tanıdık okur dersin, utanırsın, saklarsın.... Bilirim.. Öyle i

Ne Okudum - Tembellik Hakkı - Paul Lafargue

Resim
Kırmızı Kedi'yi bağrıma basıyor ve oradan seçtiklerimle yoluma devam ediyorum. İnceliği ve kapağı nedeniyle şirin bir kitap gibi görünse de Tembellik hakkı oldukça sarsıcı bi okuma oldu benim için. Özellikle Yunanistan seçimlerinde sosyalist bir partinin kazandığını gördükten sonra... Tembellik Hakkı, kapitalist düzenin eleştirisi hatta adeta sosyalizmin klasiği... Komünist Manifest'dan sonra tüm Avrupa dillerine en çok çevrilen kitap... Marksizmi Fransız sosyalizm tarihine ilk kez getiren ünlü düşünür ve eylem adamı Paul Lafargue cumhuriyetçi, sosyalist, materyalist ve ateisttir. Var gücüyle sosyalizmi yaymaya çabalamış, daha çok İşçi Partisi safında yer almıştır. İlerleyen zamanlarda "hükümetin değil, toplumun değişmesi gerektiği" inancını benimsemiş ve yoluna bu doğrultuda devam etmiştir. Tembellik Hakkı dediğimizde akla ilk gelen yan gelip yatma olsa da emek vermeden insanca bir yaşamın elde edilemeyeceği çok açıktır. Peki, buna rağmen Paul Lafargue

Ne okudum - Satranç - Stefan Zweig

Resim
Aslında okuyalı bir ay kadar oldu ama ancak fırsat bulabiliyorum yazmaya... Okuduğum kitaplar hakkında öneri düzeyim genelde "okumalısın" olduğundan olsa gerek, elim bir türlü uzanmıyor klavyeye... Sanırım bazen kitaplar konusunda bencillik yapabiliyorum =) Eğer kaytarmadan yapabilirsem daha sık düşüncelerimi paylaşmayı düşünüyorum bu sene =) Alman yazarın bu kitabı bildiğim kadarıyla intiharından önce yazdığı son kitap. Farklı yayın evlerinden farklı zamanlarda çıkmış bir çok baskısı mevcut hatta bir de filmi çekilmiş... Ben Kırmızı Kedi'den çıkan baskıyı tercih ettim. Nazi Almanya'sı hakkında bir çok ayrıntının olduğu kitapta esir düşen bir adamın yapılan işkencelere kendi kendiyle satranç oynayarak katlandığı fakat bu sebepten kafayı yer hale geldiğini anlattığı bu uzun öykü sizlerinde aralıksız bir kaç saatini dolduracak eminim ki... Şimdiden keyifli okumalar...

Öksürük şurubu gibi bir şeysin ama aslında mucizesin...

Resim
Geçen kış gripten sonra öyle bir öksürükle mücadele ettim ki artık canıma tak etmişti... Sonra tesadüf eseri bu karışımı buldum...  O gün bugündür hava soğuduğu an hazırlayıp dolaba atıyorum... Aynı zamanda bağışıklık güçlendirici olduğu için akşamları bir bardak içtiğim de oluyor çünkü tadı gerçekten güzel... Yapılışı; - Bir kök zencefili ince ince doğrayıp doğru orta boy cam kavanoza atın, - Üzerine bir bütün limonu halkalar halinde kesip atın; - Ve son olarak kavanozu dolduracak kadar bal ekleyin... Bir gün buzdolabında bekledikten sonra kullanıma hazır hale geliyor... İçmek istediğinizde bir bardak sıcak suya 1-2 tatlı kaşığı bu karışımdan ekleyin ve karıştırıp afiyetle için. Ben hoşuma gittiği için bardağa limon ve zencefil dilimi de ekliyorum ;) Afiyet olsun...

Ne okudum - Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - İlhami Algör

Resim
Sanırım asla vazgeçmeyeceğim tek alışkanlığım kitap okumak... Öyle büyük laflar edemem bu konuda ama seviyorum...  Gözüm gördüğü, aklım benimle olduğu sürece de buna devam edeceğime eminim. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku romanını önceden duymamıştım. Ben de bir çoğumuz gibi filmi çekilince haberdar oldum ve filme gitmeden önce kitabını okumak istedim... İlhami Algör tarafından yazılan kitapta ilk kitabını yazmaya çalışan bir adamın aklından geçenlere ve iç sesine şahit oluyoruz... Aşık olduğu kadına kendini kanıtlama çabaları, aşk, hayat ve ilişkiler konusundaki kafa karışıklıkları her satırda... "Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku," dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi. "Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti. Sanırım bu kısım, en dikkat çeken kısımdı...